"YAŞAMDA HER ŞEY BİR YANKI GİBİ KARŞILIĞINI BULUR"
 | 

Kitap Yorumları

KELEBEKLER VE İNSANLAR

Üstün Dökmen bu romanıyla beni bambaşka bir dünyaya götürdü: Fiziksel engellilerin dünyası! Hem onların hem de anne –babalarının yerine koymaya çalıştım kendimi, ne kadar mümkünse tabii… Her an maruz kaldıkları acıma duygusu ile dolu bakışlar, olanaklarının sınırlanmış olmasının getirdiği olumsuz duygular, başlarına geleni kabullenememe , isyan, mahrum kaldıkları onca güzellik…Kendi yetersizlikleriyle baş etmeye uğraşırken en zoru da kendi gibi olmayanların zihnindeki engellerle baş edebilmek!

Romandaki iki başkahraman Umay ve Gökhan tekerlikli sandalyeye bağımlı ,düşünceleri,hayata bakışları ise son derece bağımsız ve özgür,kültürlü iki genç aşık. En yakınlarının bile ellerinden almaya çalıştıkları aşık olma, yuva kurma, insanca yaşama hakkını sonuna kadar savunuyorlar. Belki de hiçbir engeli olmayan bir çok insandan daha aşık , daha fazla mutluluğu yakalıyorlar… Bize yüklenen değerler, başkalarının doğru kabul ettiği geçmişten gelen düşünceler, toplumun bakış açısı maalesef yaşantımızı yönetmekte, bizleri kimi zaman engellemekte.. ‘hangi vücudun doğru, hangi vücudun deforme olduğuna kim karar veriyordu?’

KÜRK MANTOLU MADONNA

Okurken sonlanmasını istemediğiniz, aynı zamanda sonunu merak ettiğiniz, yazılanların ötesine geçip, gözyaşlarınızın akmasına engel olamadığınız oldu mu hiç? Benim oldu. Sabahattin Ali, akıcı dili, lirik anlatımı, karakterlerin iç dünyalarını yansıtmadaki başarısı , tutku ve hüzün dolu konusuyla oldukça etkiledi beni. ‘Dünyanın en basit, en zavallı hatta en ahmak adamı bile insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?’

Romanın baş karakteri Raif Efendinin içine kapanık yaşamında ruhsal olarak ne büyük fırtınalar yaşadığı ve bunları dile dökmeyip günlüğüne aktardığı, büyük aşkının yarattığı duygularının anlatıldığı bir aşk romanıdır. Aslında yaşamın kitabıdır, hayalkırıklığının , yalnızlığın,bekleyişin, umudun,umutsuzluğun, isyanın romanı… ‘’Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor’’ Raif Efendi bir galerideki bir tabloya aşık olup, bu aşkı ete kemiğe bürününce yani Kürk Mantolu Madonnasıyla tanışınca duygularını şu sözlerle anlatıyor: ‘ Bu kadının resmini gördüğüm andan beri geçen hafta içinde, ömrümün bütün senelerinden daha çok yaşadığımı hissediyorum. Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak…’

SİDARTA

Kimi zaman hepimiz bir arayış içine gireriz neyi aradığımızı bilmeden…Kaçıp uzaklaşma duygusu ağır basıverir,sanki kendimizden kaçabilirmişiz gibi…Böyle zamanlarda asıl yolculuk içimizedir,ordadır keşfedilmeyi bekleyen duygular,hayaller,arzular…Temizlenmeyi bekler tıkanan noktalar,adım atmamızı engelleyen düşünceler…Sidarta da kendi özünün, gerçeğinin peşinde, çeşitli öğretilerle ruhundaki doyumsuzluğu gidermeye çalışır. Bu yolculuk ona şunu öğretir: Öğretiler insanın en kötü düşmanıdır.İnsan yaşayarak , deneyerek, hata yaparak kendi öğretisini yaratır. Yaşadığın anda varolmak, duymak ,tatmak, ana kulak vermektir benliğe esas yolculuk. Dinlemeyi , yargılamamayı,insanları anlamayı öğrenir Sidarta. Bitmek bilmeyen arayışı şu sözlerle ifade eder: ‘Aramaktan bulmaya vakit bulamamişsın.’