Bir kral bahçıvanlığı öğrenmek için bir Zen ustasına gider. Üç yıl boyunca ondan bu konuda eğitim alır.
Her şeyi öğrendikten sonra kral ustayı bahçesini görmeye davet eder. Bahçe o kadar güzel tamamlanmıştır ki hiçbir şey eksik kalmamıştır. Usta bahçeyi gezdikten sonra üzgün bir tavırla bahçeyi beğenmediğini belli eder. Kral dayanamayıp sorar: ‘Sorun nedir efendim? Bir hata mı var?’ Usta yanıtlar: ‘O kadar tamamlanmış ki ölü gibi olmuş. Hiçbir eksiği yok. Bir tane bile kuru yaprak yok’. Kral yanıtlar: ‘Hepsini toplattım, mükemmel olsun diye’
Usta yanıtlar: ‘ O yüzden bu kadar yavan, bu kadar insan yapımı görünüyor. Tanrı’nın hiçbir şeyi bitmiş değildir.’
Osho’nun yaratıcılık adlı kitabında okuduğum bu öyküsü mükemmellik kavramı üzerine düşündürdü beni…
Mükemmelin peşinde koşarken neleri kaybediyoruz?
Biçimsel olarak ele alırsak mükemmellik kavramı güzellikle ilişkili düşünülebilir. Günümüzde daha az kırışık olmaya çalıştıkça güzel gülüşümüz, anlamlı bakışlarımız yok oluyor. Daha güzel olmak adına doğamıza yaptığımız her müdahale dozu kaçtığı takdirde kötü sonuçlanabiliyor.
Geçen gün yakın bir arkadaşım dişlerini yaptırtmak durumunda kaldı. İlk bakışta tam anlamıyla kusursuzdu.. Ancak bir şeyler olmamıştı. Fazla düzgün, orantılı, mükemmeldi … Birlikte tekrar dişçiye gidip daha az orantılı, daha sarı, daha ayrık hale getirdik. O gün şunu anladım ki gerçek mükemmellik hepimizin özünde saklı, ondan uzaklaştıkça tıpkı kralın bahçesi gibi donuk kalıyoruz, doğallığımızı kaybediyoruz.
Kusursuz olmaya çabalarken hangi fırsatları kaçırıyor? Nelere sırtımızı dönüyoruz?
Nicemiz yeterince iyi olamama kaygısıyla gerçek potansiyelimizi ortaya koyamıyoruz. Hata yapma korkusu geri planda kalmaya itiyor, adım atmamızı engelliyor. Bunca sene hep küçümsedim yazdıklarımı, bir yazar kızı olmanın verdiği sorumlulukla belki de… Ne zaman fark ettim ki yazdıkça gelişiyorum, keyif alıyorum kendimi rahat bırakmaya karar verdim. İzin verdim serbestçe aksın kelimeler, dökülsün duygular,düşünceler içimden geldiği gibi…
Osho bu konuda şöyle der: ‘Bir şeyi mükemmel yapmaya çalışırsan mükemmel olmadan kalır. Doğal olarak yap mükemmel olur. Doğa mükemmeldir, çaba ise mükemmel değildir. O yüzden ne zaman bir şeyi aşırı yapıyorsan onu yok ediyorsun.’
Eskiden bir toplulukta aklımdan bir soru geçtiğinde, yanlış bir şey söylerim, rezil olurum düşüncesiyle dile getirmekten kaçınabilirdim. Şimdi ise kusur arayan gözlerle bakmaktan vazgeçtim. Böylece ne kendimi ne de başkalarını yargılıyorum. Yapılan yanlışlar en büyük öğretmenlerimiz değil mi? En kötü ne olur sorusu cesaretim kırıldığı zamanlarda itici bir güç olabiliyor benim için.
Bana göre kusursuzluk bizim bakış açımızla ilgili… Sevdiğmiz insanların kusurlarını nasıl ki görmezden gelebiliyorsak tersine sevmediğimiz kişi bize o denli itici gelebiliyor,ne çok kusur buluyoruz.İnsan yine aynı insan.Değişen bizim ona hangi gözle baktığımız.Gözümüzle gördüğümüzü sanıyoruz.Oysa aklımız ve yüreğimiz gerçeği daha net görebiliyor.
Kim bilir gerçek kusur kusursuzluğun peşinde koşmak belki de…