"YAŞAMDA HER ŞEY BİR YANKI GİBİ KARŞILIĞINI BULUR"
 | 

Omzumdaki Düşsel Kuş

Nil Karaibrahimgil’in Hürriyet’teki yazılarını zevkle okurum. Fırsat buldukça kaçırmamaya çalışıyorum yazdıklarını. Tümünün ortak noktası kelimelerinden taşan pozitif, yüksek enerji… Gökkuşağının her rengi, güneşin sıcaklığı, günün masmaviliği giriyor onun penceresinden içeri…

Bir yazısında hayali bir düğmeden söz ediyor. Bu düğmeye basılınca içinden şu cümle duyuluyormuş:

‘Hayatım harikulade ve şikayet edecek hiçbir şeyim yok’ Bu hatırlatma düğmesine bastığında seni aşağı çeken, mutsuzluğa sürükleyen, gününü karartan ne varsa elveda diyorsun. Aslolanı, gerçekten önemli olanı hatırlayıp merkezine dönüyorsun. Tekrar mavi gökyüzüne kavuşuyorsun ve bulutlar hızla uzaklaşıyor kafandan.

Bu yazı bana yüz günlük yol arkadaşlığımı anımsattı. Bir arkadaşımın davetiyle bu özel gruba ben de dahil oldum. Hepimiz birer defter aldık, her gün bizi mutlu eden, şükrettiğimiz, kendimizle gurur duyduğumuz olayları, durumları not aldık. Ayrıca hedeflerimizi ve hayallerimizi de her gün hatırlattık kendimize. İnanılan şuydu ki yüz gün boyunca yinelenen olumlu düşünme şekli alışkanlığa dönüşecek ve yaşamımızdaki güzellikleri fark ettikçe algımız değişecek.

Düşünüyorum da her birimizin benzer anlamlar yükleyeceğimiz bir eşyamız, ya da bir hayali düğmemiz olsa bir fark yaratır mıydı yaşantımızda? Gerçekten neyin bizim için önemli olduğunu hatırlatır mıydı bize? En dibe vurduğumuz anda bizi ayağa kaldıracak gücü verir miydi?

Budistler her sabah omuzlarındaki düşsel kuşa sorarlarmış:

O gün bugün mü?

Bunun cevabını bilmemiz olanaksız olsa da her günümüzün son günümüz olma ihtimali var. Bunu anımsamamız bile her şeyi farklı bir gözle görmemizi sağlamaz mı? Mitch Albom, Mori ile Salı Buluşmaları adlı kitabında bu konudan şöyle söz eder:

Birçoğumuz uyurgezer gibi dolaşıyoruz etrafta. Yaşamı tam anlamıyla tanımıyoruz, çünkü uyur uyanık, yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeyleri otomatik olarak yaparak yaşıyoruz’

Kimi zaman yaşamımızdaki kişileri, durumları, olayları öyle bir kanıksıyoruz ki kıymetlerini unutuyoruz. İlk aklıma gelenler, sağlığımız, ailemiz, çocuklarımız, dostluklarımız, özgürlüğümüz… Sorunlar bizi öyle bir içine alıyor ki etrafımızdaki güzellikleri, yolunda giden durumları fark etmemizi engelliyor.

Zaman zaman omzumuzdaki düşsel kuşa kulak versek nasıl olur?